16 Ekim 2011 Pazar

GDO Nedir? [Genetiği Değiştirilmiş Organizma]


Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara "Genetiği değiştirilmiş organizma" (GDO) deniyor.
GDO'lu ürün kullanımı, insanlar, hayvanlar ve doğa üzerinde yapılan tehlikeli bir deney. Soya, mısır ve pamuk gibi birçok ürünün genetik kodlarıyla oynandığında ortaya çıkacak sonuçlar henüz kesin ve net değil. Kontrol edemediğimiz bu risklere rağmen üretilmiş genler bu ürünlere entegre ediliyor. Oysa dünyamız, kontrol altında tutulan bir laboratuvar değil.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar sadece onları tüketenleri değil tüm doğa düzenini etkiliyor. GDO'lar ekim yapılan topraklardan daha fazla mineral çekiyorlar, aynı bölgede sürekli aynı ürünün ekilmesiyle birlikte kaynakların tükenmesine yol açıyorlar. Kısacası GDO'lu ürün kullanan bir firma komşusunun arazisini de doğal mineraller açısından fakir bırakıyor.

Genetik oynamalarda iki farklı tür madde kullanılıyor. Bunlardan ilki çevredeki istenmeyen bitkileri yok etme amacıyla geliştirilmiş herbisitler, ikincisi ise çevredeki istenmeyen ve tarımda zararlı diye adlandırılan hayvanları yok etme amacıyla geliştirilmiş pestisitler.

Bu maddeler sadece zararlıları değil tüm bitkileri ve hayvanları etkilediği için o bölgedeki doğa, karakterini değiştirmek zorunda kalıyor. Zaman içinde doğa bu tür maddelere uyum gösterdiği için zararlı olarak adlandırılan hayvanlar ve bitkiler yeniden türemeye devam ediyor. Bu döngünün sonucunda her zaman daha güçlü ilaçlar, dolayısıyla daha fazla kimyasal kullanmak zorunda kalınıyor.

GDO'lu ürünlerin dünyadaki açlığa son vereceği iddia edilse de aslında, açlığın sebebi, gıdanın yetersiz olması değil, üretilenin adil paylaşılmaması, toprağa, suya ve yeterli gelire erişimin yetersiz olmasıdır. Hatta bu iddianın aksine, genetiği değiştirilmiş ürünler, pahalı tohum fiyatları ve çok miktarda pestisit kullanımı ihtiyacından kaynaklı olarak çiftçinin karşı karşıya olduğu açlık sorununu ve sonu olmayan iflasını körükler.

Türkiye'deki durum
2010 yılı Mart ayı içinde Biyogüvenlik Yasası Meclis tarafından kabul edildi. Mart ayında yasa kabul edilmesine karşın, 26 Eylül 2010'da ancak yürürlüğe girdi. Bu süreç içinde GDO üretimine dayalı hammadde kullanan pek çok şirketin ürünleri halk tarafından tüketildi.

Biyogüvenlik Yasası ile GDO içeren gıdalarda bu oran binde dokuzun üzerindeyse etiketlenme şartı konulmuştu. Ancak şirketler bu standarda dahi uymadı. Bu standardı denetleyecek idari mekanizmalar hükümet tarafından oluşturulmadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder